Yazan: Şadi Evren ŞEKER
Bu yazının amacı, literatürde ‘’teknoloji kabul modeli’’ (TKM, Technology Acceptance Model, TAM) olarak geçen kavramı açıklamaktır.
TKM, basitçe bir bilgi sistemleri teorisidir ve insanların veya toplumun bir teknolojiyi nasıl kabul ettiğini açıklamaya ve teorik olarak modellemeyi amaçlar.
Modele göre bir birey veya toplum, yeni bir teknoloji ile karşılaştığında bu yeni teknolojinin nasıl ve neden kullanılacağı ile ilgili aşağıdaki teoriler ileri sürülebilir:
Sezilmiş Fayda (Perceived Usefulness, PU): Bu yaklaşımda, kişinin yeni teknoloji sayesinde kendi hayatında veya işinde bir fayda (performans artışı) sağlayacağını sezmesi öngörülür [1].
Sezilmiş Kolaylık (Percieved ease-of-use PEOU): Bu yaklaşımda ise teknolojinin sağlayacağı bir kolaylık ön plandadır [1].
Bu ikilem aşağıdaki şekilde gösterilebilir:
Yukarıdaki şekilde de görüldüğü üzere, bir teknolojinin bir insanın veya toplumun hayatına girmesinde öncelikle dış değişkenler (harici etkiler, external variables) rol oynar. Ardından yukarıda da geçtiği gibi fayda veya kolaylık yollarından birisine göre teknolojiden bir beklentiye girilir.
Duruma göre sonraki adım, bu yeni teknolojiyi kullanmaya niyet veya davranışsal niyet olabilir. Bu iki adım arasındaki fark, davranışsal kullanımı tetikleyen karar mekanizmasının çalışıp çalışmamasıdır. Bazı durumlarda doğrudan davranışsal olarak kullanım niyeti belli edilirken bazı durumlarda ara bir aşamada teknolojinin değerlendirilmesi ve kullanmadaki niyetin ortaya konması söz konusu olabilir. Son aşamada ise teknoloji kullanıma geçer ve kişinin veya toplumun hayatına girmiş olur.
Teknoloji kabul modeli temel olarak ‘’yenilik yayılması’’ (diffusion of innovation) yaklaşımının gelişmiş modeli olarak görülebilir. Ayrıca zaman içerisinde Davis’in 1989 yılındaki çalışması geliştirilerek TAM2 ve TAM3 isimleri verilebilecek yeni versiyonları da literatüre kazandırılmıştır.
[1] Davis, F. D. (1989), "Perceived usefulness, perceived ease of use, and user acceptance of information technology", MIS Quarterly, 13(3): 319–340